KİTAPLARIM

Yıllar boyunca okuduğum kitapların bir listesini tuttuğum ve kitapların konularına da yer verdiğim kütüphaneme hoşgeldiniz!

Fotoğrafım
Ad:
Konum: Istanbul, Türkiye
myspace layouts

myspace layouts

MySpace Layouts

MySpace Layouts

  • Antoloji
  • Yeni Sayfa
  • Timas Yayınları
  • Cuma, Mayıs 19, 2006

    Çalıkuşu- REŞAT NURİ GÜNTEKİN


    ÇALIKUŞU, Reşat Nuri Güntekin'in en yaygın ününü kazandığı ilk romanı. Romanda, iyi öğrenim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu'nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır. Dekorun yer yer büyük bir güç taşımasına karşın, Çalıkuşu duygusal bir sevgi öyküsüdür. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir. Feride, güzel insanların sevgilisidir. Çalıkuşu bir ışıktır...

    Pazartesi, Mayıs 15, 2006

    Ben, İsa- GÖRAN TUNSTRÖM


    "İşte, çöl burası..." (...) "Burada, çölde, beni Tanrı'dan ayıran ince duvara vurabiliyorum ve biliyorum ki Rab bana gülümsüyor. İşte çöl, diyor. Seni bekleyenler, seni insanların olduğu yerde bekliyor. Köylerde, kentlerde ve tarlalarda. Bu gece, çölde, secdeye varmış dua ederken Rab beni elimden tuttu ve düşüncelerimden sıyırıp kurumuş bir kaynağın yanında oturan bir grup insana götürdü." İsveç edebiyatının en büyük ismi Göran Tunström'den Hz. İsa üzerine yazılmış en naif, "içeriden" ve ilginç roman. Göran Tunström, Ben, İsa'yı peygamberin kendi dilinden anlatırken ilahi bir lirizmin esinlediği sözlerle bir çölü kuşatıyor ve o çölden epik bir şaheser yaratıyor.

    Pazar, Mayıs 07, 2006

    Şu Benim Gazetecilik: Yaşadıklarım- EMİN ÇÖLAŞAN


    Emin Çölaşan yılların gazetecisi. Bu süreçte başına neler geldi neler! Sahteleri bile çıktı, acı ve tatlı nice olay yaşadı. Siyasetçilerle, gazetecilerle, okurlarıyla, ülkemizin en ünlü kişileriyle ve sokaktaki hiç tanımadığı insanlarla ilginç anılar paylaştı. Meslekte her şeyi, tüm duyguları yaşadı. Güldü, kızdı, eğlendi, şaşırdı, sinirlendi, gurur duydu, hayal kırıklığına uğradı, işletti, işletildi! Çölaşan bu kitabında yaşadıklarının bir bölümünü size anlatıyor. Okurken siz de bazen gülecek, bazen kızacaksınız. Belki de gözleriniz dolacak. Okurlar ve kamuoyu ünlü bir gazeteciyi onun vitrini olan köşesinden, yazılarından tanır. Ama o gazetecinin günlük yaşamında bir de "perdenin arkası" vardır ki, hiç bilinmez. Emin Çölaşan bu kitabında kendine özgü "perde arkasını" aralıyor. Sizi başka bir dünyaya, kendi gazetecilik yaşamının bilinmeyenlerine ve 'yaşadıklarına' götürüyor. Bir solukta okuyacaksınız, bazı bölümlere belki inanamayacaksınız. Ama hepsi gerçek.

    Cuma, Mayıs 05, 2006

    İnsancıklar- DOSTOYEVSKİ


    İnsancıklar'ın mekanı, pek çok Dostoyevski öyküsünde olduğu gibi yine Petersburg. Büyük ustanın, o güçlü üslubuyla anlattığı; sıradan, pek fazla dikkat çekici olmayan, fakir insanların dostluk ve sevgi öyküsü. ‘...Nedense, bahar insanda sıcak ve mutlu hisler uyandırıyor. Tabiatla birlikte insanın duyguları da canlanıyor. Ben ki, hayatta dikili ağacı olmayan zavallı bir ihtiyarım. Düşünebiliyor musun, ben bile hayal kurabiliyorum! Belki kısacaksınız ama, yeni bir kitap aldım. Oldukça duygusal psikolojik ağırlıklı kitap. Kitabın başında bir de şiir var. Ah, niçin kuşlar kadar hür değilim? Beni duvarlar arasına esir eden Bu bağlardan nasıl kurtulacağım? Daha bunun gibi birtakım hoyratça fikirler... Neyse, geçelim bunları... Nemize lazım!’

    Ünlü Rus düşünür ve eleştirmeni Belinski İnsancıklar için heyecanla konuşmuştu:"İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalenmi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum; ama bu roman Rusya'ya hayatın sırlarını öyle kahramanlarla veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi."

    Dostoyevski'nin 24 yaşındayken yazdığı ilk romanı İnsancıklar yayımlandığında Şair Nekrasow, ''Yeni bir Gogol doğdu!'' diye haykırmış, dönemin ünlü eleştirmeni Biyelinski ise, onu övgüye boğmuştu. Dostoyevski, gerçekten de sonraki romanlarında ince bir duyarlılıkla daha da derinlemesine işleyeceği insan sevgisi, acıma ve suçluluk duygularının ilk ve çarpıcı örneğini İnsancıklar'da vermiş; acı çeken sıradan insanın fırtınalarla dolu iç yaşantısının anlatırken, psikolojik ayrıntıları tüm boyutlarıyla yansıtmayı başarmış, böylelikle de dünya edebiyatına küçük ama dev bir yapıt armağan etmiştir.